admin

Yaz mevsimleri artık daha uzun ve daha sıcak. Aslında diğer bütün mevsimler değişmiş ve doğalarını yitirmiş durumda. Baharlar bahar değil, kışlar kış? Peki bunun bize nasıl bir etkisi var?



Küresel ısınma, penguenler, kutup ayıları, buzullar eriyor falan ama bu denli keskin iklim değişikliklerinin biz insanlara hiç mi zararı yok?

Araştırma sonuçlarına göre iklim değişikliği bizi alışmadığımız bir mevsim döngüsünün içine savunmasız bir şekilde bırakıveriyor. Astım, alerjik rahatsızlıklar, zika virüsü gibi hastalıklarda risk çok daha büyük hale geliyor. Mevsimsel değişiklikler, yalnızca fizyolojik olarak değil psikolojik olarak da kendimizi kötü hissetmemize neden oluyor.

Ancak ne acı ki, dünya bunu henüz yeterince gerçekçi bulmuyor ve çok fazla önlem alınmıyor. Ülkelerin küresel ısınmanın durması, kirliliğin azaltılması ve sera etkisi yapan gazların salınımının kontrol altına alınması gibi konularda ya henüz bir planı yok ya da yeterince bütçesi yok. Ancak bilim insanları endişeli ve meselenin gerçek olduğunu, bizleri gerçekten bir tehlikenin beklediğini anlatmaya çalışıyorlar.

Sağlığımız üzerindeki etkilerini genel bir biçimde özetleyen bir rapor mevcut, bu rapora göre hızlı bir şekilde değişen mevsimler bizi gerçek anlamda rahatsız ediyorlar. Bu liste 12 farklı tıp organizasyonunun bir araya gelmesi ve konuyu araştırmasıyla oluşturuluyor.


Listeye göre küresel ısınmayla ilişkilendirilen doğrudan yaşadığımız problemler şöyle:

1- Şiddetli hava olaylarından kaynaklanan ölüm ve yaralanmalar, aşırı sıcak havalardan kaynaklanan astım gibi ciğer hastalıkları, uzun alerji mevsimleri ve yüksek ateş gibi doğrudan sıkıntılar.

2- Enfeksiyon taşıyan bazı böceklerin daha uzun süre etrafta olması. Bu böceklerin uzun yaşadıkları taktirde suya ve yiyeceklere bıraktıkları mikroplar.

3- Değişen iklim koşullarının yıkıcı etkileri sonucu artan depresyon ve anksiyete olayları.

Elbette ki hava olaylarının şiddeti ya da uzun sürmesini doğrudan küresel ısınmayla bağdaştırmak ve onu suçlamak doğru olmayabilir ancak yine de önlem almak yerine beklemek de risk düzeyini artıracak gibi görünüyor.
Doğanın mucizesi: Pembe Göl

Batı Avustralya'daki Hillier Gölü, görenleri şaşkına çeviriyor.


Çünkü bu göl pembe...


1802'de keşfedilen, ormanın içinde bulunan gölün okyanusla bağlantısı yok.


Tuz oranı diğer göllere göre fazla olan Hillier Gölü'nün rengi o kadar baskın ki, alınan bir bardak örnek su bile pembe görünüyor.


Okaliptüs ve cajeput ağaçları ile kuşatılmış, çevresinde beyaz bir kumsalı olan gölün renginin fazla tuz, bakteriler ve alglerden ileri geldiği tahmin ediliyor.


Pembe göl


Pembe göl


Pembe göl


Pembe göl


Pembe göl